'' Facebook Resmi Sayfamız ''
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Halk Tv'ye önemli açıklamalarda
bulundu. Suriye'ye Türkiye üzerinden sokulan cihatçı çetelere dikkat
çeken Esad, "Erdoğan onbinlerce Suriyelinin kanından sorumludur" derken,
Gezi eylemlerine ilişkin ise "Erdoğan'ın yalanlarının reddedilmesidir"
yorumunu yaptı.
-Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Halk TV'den Ece Zereycan'a konuştu. Esad'ın açıklamalarından satır başları:
-Erdoğan'ın
tek amacı Müslüman Kardeşler'in Suriye'ye geri getirilmesini
sağlamaktı. Krizden önce reformlara yönelik hiçbir kelime söylemedi.
Onun ilgilendiği sadece Müslüman Kardeşler'di. Erdoğan'da hem kişisel
sorunlar hem de İhvan ideolojisinden kaynaklanan bazı sorunlar var.
-Gezi
olayları Erdoğan'ın yalanlarının reddedilmesiydi. Suriye meselesi de
tabii ki konulardan biriydi ama Suriye işin içinde değildi.
- Türk
halkı kalıcı, Erdoğan ve Davutoğlu gibileri geçicidir. Onlar bu bölgede
akan kanın sorumlularıdır. Onlar ABD'nin oyuncağı olmak istiyorlar.
Röportajın bir bölümü şöyle:
Suriye’nin neden bu evrensel saldırıların hedefi seçildiğini sormak istiyorum?
Bunun
birçok nedeni var. Hiç şüphesiz Ortadoğu’nun coğrafi konumu önemlidir
ve tarih boyunca hep çatışma yeri olmuştur. Bu da yeni bir şey değildir.
Türkiye de Suriye ile aynı durumdadır. Çünkü bu coğrafi konumda bizimle
ortaktır. Fakat, Arap – İsrail çatışmasının tarihiyle bağlantılı olan
şeyler de vardır. Ayrıca Batının Arap haklarına karşı İsrail’in yanında
olması unutulmamalıdır.
Bu durumun bir yanı. Diğer yani ise Suriye’nin
bağımsız tutumudur. Öyle görünüyor ki Batı bu süreç içinde onun iradesi
ya da hegemonyası dışında olan egemen devletlerin olmasını kabul
etmemektedir. Bunların dışında Suriye’nin on yıl öncesinde Irak’a
yönelik savaşa karşı tutumu ve daha öncesinde Afganistan’a işgaline
karşı politikası gibi başka nedenler de vardır. O zamanlar da Suriye
terörle mücadeleden yana bir tutum aldı. Fakat aynı zamanda askeri
anlamda teröre karşı savaş düşüncesini reddetti.
Bu nedenle, temelde
Suriye’nin tutumu ve Suriye hükümetinin ya da Suriye devletinin siyasi
rolünden rahatsız olan bu devletler birbirleriyle anlaştı. Anlaştı ve
yaklaşık iki yıldan beri Arap aleminde başlayan olayları fırsat bilerek
Suriye’de kaos yaratma ve Suriye’yi zayıflatma kararı aldı. Fakat bu
devletlerin daha büyük bir hedefi vardır. Bu hedef sadece ülkenin
siyasal durumu değil aynı zamanda halkın sosyal yapısıdır, yani
bölgemizde var olan ortak yaşamı değiştirmek istiyorlar.
Böyle bir plan;
Suriye, Irak, Lübnan, Türkiye ve bölgedeki diğer devletleri de hedef
alıyor. Bu demografik yapı ve toplumsal dökümü değiştirmeleri halinde,
batılı ülkeler söz konusu devletlerin siyasi performanslarını da
değiştirebilecekler. Böylece halklarımız ve milletlerimiz, onların
istedikleri gibi yönetilebilecek sürülere çevrilmiş olacaktır.
“Erdoğan on binlerce Suriyelinin kanından sorumludur”
Türkiye’nin
bu konulara ilişkin siyasi tutumunu nasıl değerlendirebiliriz? Bu
konuda Türkiye’yi nereye konumlandırabilirsiniz? Suriye’ye ilişkin
tutumları, davranışları ve politikalarını nasıl değerlendirebilirsiniz?
Bu
süreç içinde iki Türkiye’den söz edebiliriz. İlki ve daha önemli olanı,
Türk halkıdır. Öyle ki bu halk; Erdoğan ve hükümetinin tüm yalanlarının
üstesinden gelerek ve ilk Suriye’de olup bitenlerin gerçeğini bilmeyi
başardı. Batılı ve Türk medyasının Erdoğan’ın yalanlarını pazarlama ve
yutturma çabalarına rağmen gerçekleri öğrenmeyi başaran Türk halkının
tutum ve davranışı tamamen açıktır.
Bu halkın; Suriye’ye yönelik savaşa
ve Erdoğan hükümetinin Suriyelilerin kanına bulaşmasına karşı tutumu da
hep onurlu olmuştur. Türkiye’nin bir yanı budur. İkinci ve daha az önem
taşıyan diğer yani ise; Erdoğan ve Suriyelilerin kanlarıyla kafalarına
kadar batan hükümet üyelerinden ibarettir. Erdoğan’ın temsil ettiği bu
hükümet; on binlerce Suriyelinin kanından sorumludur.
Suriye’de
altyapının yıkılmasından sorumludur. Sadece Suriye’de değil, tüm bölgede
istikrarın baltalanmasından sorumludur. Erdoğan ve arkadaşları Mısır,
Libya, Tunus ve bölgenin birçok ülkesine müdahale ettiler. Aynı zamanda
devlet ve halk olarak Türkiye’yi halkın çıkarlarına karşı birçok konuya
politikalara ve savaşlara bulaştırdılar.
Dolayısıyla bizler günümüzde
Türkiye’yi tamamen birbirleriyle çelişen iki şekilde görmekteyiz. Halk
bir yönde, Erdoğan ve hükümeti de başka bir yöndedir. Bunun bir diğer
kanıtı ise Erdoğan’ın Suriye’deki teröristlere destek vermesi değil aynı
zamanda Mısır ve öncesinde Irak’ın iç işlerine çok tehlikeli bir
şekilde müdahale etmesidir.
"Kimyasal silahı biz kullanmadık"
Uluslararası kamuoyu, sizlerin kimyasal silah kullanmanız konusunda tüm dünyayı ayağa kaldırdı. Bu silahı kullandınız mı?
Hayır,
bu silahı kullanmadık. Basit ve net bir şekilde diyebilirim ki, bu
silahı kullanma gereğimiz bile yoktu. Bunu kullanmaya izin verecek
koşullar yoktu. Devlet ya da silahlı kuvvetler tarafından bu silahı
kullanma iradesi yoktu. Tamamen kesin ve net olarak söylüyorum, hayır bu
silahı kullanmadık.
Gerçekte bu silahı kullanan, terör gruplarıydı. Bu
silahlar raporun Suriye devletine karşı çarpıtılmış ve teröristlerden
yana taraflı olması amacıyla Birleşmiş Milletler komisyonunun Suriye’ye
ulaşmasından iki gün sonra kullanıldı. Bizim açımızdan durum gayet net
ve açıktı.
ABD bu konuda hiç bir ciddi kanıt sunmamıştı. İngiliz parlamenterler de Başbakan'ın yalanlarına inanmadılar.
Diyelim
ki, kimyasal silahlarınız Birleşmiş Milletlere teslim ettiniz. Bu,
Cenevre sürecini hızlandıracak mıdır? Ayrıca bu bağlamda olumlu bir rolü
olacak mıdır?
Ben konu ile Cenevre konferansı arasında bir
bağlantı görmüyorum. Fakat şayet Amerikalılar, Rusya ve Amerika arasında
sağlanan anlaşmayı ifade eden Uluslararası Güvenlik Konseyinin kararını
Cenevre II yönünde bir adım olarak görüyor, ya da Cenevre II’ye ulaşmak
için siyasi bir gerekçe olarak kullanacaklarsa durum farklıdır.
Ama
pratikte iki konu arasında bir bağlantı yoktur. Kimyasal silah konusu,
Cenevre II konusundan farklıdır. Cenevre II, Suriye’nin kendi iç siyasi
süreciyle bağlantılıdır.
Diğer yandan da komşu devletler tarafından
teröristlerin akışına ilaveten para ve silahlarla desteklenmelerinin
kesilmesiyle bağlantılıdır. Dolayısıyla pratik olarak iki konu arasında
direkt bağlantı yoktur.
80’den fazla ülkeden cihat için geliyorlar
Dünyanın
dört bir yanından yurdunuzda savaşmak için silahlı radikal İslamcı
teröristler gelmektedir. Sizce hedefleri nedir? Sadece Baas rejimini
düşürmek mi? Yoksa, Suriye’de ve genel olarak bölgede yani Ortadoğu’da
İslami şeriata dayalı İslami bir devlet kurmak mı?
Hayır.
Baas, onlar için önemli değildir. Onlar, kendilerine benzemeyen her
insandan kurtulmak istiyor. Bunlar, karanlık ve islama düşman
ideolojinin sahipleridir. Onlar radikal olmayan, ya da öldürmeyen, kafa
kesmeyen ve ölüleri parçalamayan ve genel olarak şiddet içermeyen
herhangi bir ideolojiye inanmayanları Müslüman olarak görmüyorlar.
Onlara göre İslam’a hizmet etmek, kendilerine karşı olan herkesi yok
etmekten ibarettir. Dolayısıyla kurmak istedikleri devlet, evet dediğin
gibi kendi kavramlarıyla İslam devletidir. Ama tabii ki ne bu devletin,
ne de onların ideolojilerinin İslam ile hiçbir ilgileri yoktur.
Fakat
hedefleri budur. 80’den fazla ülkeden ve dünyanın muhtelif yanlarından
cihat için, sözünü ettikleri devleti kurmak için geliyorlar.
Gerektiğinde de tüm Suriye halkını en kanlı ve vahşi bir şekilde
öldürebilirler.
Sayılarının 70 bin civarında olduğuna
ilişkin elimizde bilgiler mevcut. Bunları bertaraf etmek için ne gibi
planlar yapıyorsunuz?
Bu teröristlerin sayılarına ilişkin
kimsenin elinde net bir rakam yoktur. Bunun da birçok nedeni vardır.
Birincisi; bu teröristler başta Türkiye olmak üzere komşu devletlerden
Suriye’ye girmektedirler. İkincisi de; bu sınırların tamamı kontrol
altında değildir.
Bu da, belli olmayan sayıların girip çıkmalarına yol
açıyor. Her şeye rağmen önemli olan sayıları değildir. Asıl mesele,
öldürdüğümüz terörist kadar yenileri sınırlardan sokuluyor. Dolayısıyla,
sabit bir terörist sayısından değil de, sürekli yenilenen terörist
gruplarından söz ediyoruz.
Fakat şu anki tahminlere göre sayıları birkaç
on bini buluyor. Bu rakam 40 bin mi, 50 bin mi, altmış ya da yetmiş bin
mi belli değil.
8 yaşında çocuğa kafa kestirdiklerinde…
Suriye
halkı bu İslamcı radikal terör gruplarına nasıl bakıyor? Bu konuda
araştırmalar yaptınız mı? Suriye halkı bunları destekliyor ya da
şeriatla hükmedilmeyi istiyor mu?
Genel olarak hayır. Suriye
on yıl önce işgal edilen Irak’ta olup bitenlerden etkilendi. Daha önce
de Suriye’de radikal gruplar vardı. Bu gruplar süreç içinde gelişip
güçlendi ama hep sınırlı bölgelerde kaldı. Çünkü toplum bunları
reddediyor. Bu ise, toplumun kültürüne ve mevcut inanç ve ideolojisiyle
ilgilidir. Yani Suriye devletin ideolojisine bağlı değildir. Dolayısıyla
pratik olarak diyebiliriz ki, bu gruplar hala sınırlı güçte.
Ancak bu
teröristlerin dışarıdan girmeleriyle kimi bölgelerde bu gruplar
ideolojilerini pazarlamayı başardılar. Özellikle de çocukların arasında.
Yani 8 yasında bir çocuğa getirip kaçırılmış bir insanı kes
dediklerinde, bu çocuk büyüyüp genç olduğunda ondan ne bekleyebiliriz.
Maç seyreder gibi bir mutluluk içinde sevinç bağrışmalarıyla kaçırılmış
insanların önlerinde kesildiği çocuklardan gelecekte ne bekleyebiliriz.
Büyüdüğünde bu nesilden ne bekleyebiliriz. Sorun 20 ya da 30 geçenler de
değildir. Bizler gelecek nesillerden söz ediyoruz. Burada krizi aşsak
bile, ilerde karşılaşacağımız bu büyük sorunu göz ardı etmemiz mümkün
değildir. Her şeye rağmen Suriye halkı bunlara karşı olmasaydı,
Suriye’yi kontrolleri altına alabilirlerdi. Bunların gücü ve zayıflığı,
halkın onları kucaklamasında ya da reddetmesindedir.
Suriye halkı baştan
beri bilinçli olup onları kucaklamadı. Suriye’nin sınırlı bölgelerinde
sıkışmış olarak kaldılar. Bu bölgeler ise genel olarak batıdan da büyük
destek aldıkları Türkiye sınırına yakın bölgelerdir.
Terör akrep gibidir
Kaide
ve Nusra Cephesi gibi terör grupları Türkiye sınırlarında yayıldı.
Sayıları on binleri bulan çok sayıdaki bu terör grupları önümüzdeki
süreç içinde Suriye’ye olduğu kadar Türkiye sınırlarına da bir tehlike
teşkil edecek midir?
Bu radikal ideolojiler temelde ülkeleri
ya da sınırları tanımazlar. Halkları da kabullenmezler. Onlar açısından
Suriye ile Türkiye arasında fark yoktur. Bu ideolojiye sahip olanlara
göre onlar bu bölgede yayılmalı ve Radikal İslami devletlerini kurmak
için bulundukları bölgeyi genişletme gereğine inanırlar. Onlar ancak bu
şekilde Allah’ın rızasını alacaklarını düşünürler.
Ancak bir rastlantı
olarak iki gün önce uluslararası medya Suriye’nin kuzeyinde bulunan kimi
radikal terör gruplarının, kendi değimleriyle Türkiye’yi kâfirlerden
kurtarmak için Türkiye’de cihat başlatmaya ilişkin haberler çıkmaya
başladı. Dolayısıyla bu ideolojiye toplumu yakan bir alev olarak
bakarsak bu alevin genişleyerek ateşe dönüşeceği kesindir.
Yani
Suriye’nin alevler içinde olduğu bir zamanda Türkiye’nin esenlik içinde
ve rahat olarak kalması mümkün değildir. Bu imkânsızdır. Nitekim sizler
de Suriye’deki krizin yansımalarını hissetmeye başladınız. Benzer şey
Irak, Lübnan, Ürdün ve tüm komşular için geçerlidir. Bu konuyu fazla
düşünmeye gerek yoktur. Gerçek şu ki bu teröristlerin bir kısmı Suriye
toprakları, bir kısmı da Türkiye sınırlarında mevcuttur.
Suriye’nin
kuzeyindeki çatışmalarında da onlara ateş desteği sağlanmaktadır.
Türkiye sınırlarının farklı bölgelerinden girmek için manevralarda
bulunup gerek ordu gerekse halka saldırıyorlar. Yakın gelecekte bu
teröristlerin Türkiye’ye etkileri olacak ve Türkiye bunun bedeli ağır
ödeyecektir. Terörü bir kart gibi cebininize koymanız mümkün değildir.
Terör akrep gibidir, cebininize koyduğunda ilk fırsatta seni
ısıracaktır.
Önemli demokratik adımlar attığınızı
biliyoruz.
Fakat geriye ve tüm olanlara baktığımızda; daha önce çok
partili sisteme geçmemeniz, seçimler yapmamanız, demokratik anlamda
reformlar yapmamanızdan dolayı pişman oldunuz mu? Ya da hiç özeleştiri
yapıyor musunuz? Neden daha önce bunları yapmadığınızı sorguladınız mı?
Bizler
krizin başından beri politikamızı birden fazla eksen üzerine
yapılandırdık. Birincisi; şayet belirli bir yöntemle reform talep
edenler olsa bile bu yöntemin ayrıntıları bizi memnun etmemesine rağmen
bu reformları sürdürmeye karar verdik.
Çünkü biliyorduk ki o günlerde
reform talep edenler, bu taleplerini kaos yaratmak için bahane olarak
kullandılar. Yine de Suriye’de birçok politik akımın üzerinde uzlaşama
sağladığı reformları sürdürme kararı aldık. Bundan daha önemlisi de;
reformlar anayasa aracılığı ile yasalaştırıldı. Anayasa da halkın
referandumuyla kabul edildi. Dolayısıyla sorun hükümet ya da
Cumhurbaşkanı sorunu değildir. Ortada ulusal bir sorun var.
İkincisi;
Teröre gelince; anayasada devletin görevi halkı korumak ve teröre karşı
savaşmaktır. Yani halkı terörden korumaktır. Baştan beri Suriye halkını
savunma ve terörle mücadele etme kararı aldık. Bu kararın yanlış
olduğunu kim söyleyebilir? Bize göre Suriye’de politikalar başından beri
net ve açıktı.
Fakat ayrıntılara gelince, tabi ki her zaman
ayrıntılarda bazı yanlışlar olabilir. Bu da gayet doğaldır. Önemli olan
hataları nasıl değerlendirebilirsin? Sonuçlar olmaksızın hataları
değerlendirmen mümkün değildir. Kriz son bulmadan önce de sonuçları
objektif bir şekilde değerlendirmek de imkânsızdır.
Özellikle de
Suriye’de yaşananların büyük bir kısmının dış faktörlere olduğunu
hatırlasak. Krizin başında daha fazla olmak üzere iç faktörüler de
vardır. Fakat günümüzde pratik olarak Suriye’de yaşananların büyük bir
kısmı dış nedenlerden dolayı. Dolaysıyla Dış faktörlere dayalı olarak iç
hataları nasıl değerlendirmek mantıklı değildir.
Bu sözler gerçekçi
değildir. Dolayısıyla bu konuyu Allahın izniyle kriz bittikten sonra çok
daha sağlıklı değerlendirebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder