Bu Blogda Ara

8 Kasım 2013 Cuma

Nasrulah: Suriye’de zaferin eşiğindeyiz / Suriye’de bulunmamız zorunluluğu da aşan bir şeydi

RESMİ FACEBOOK SAYFAMIZ >>  Dr.Bashar Al-Assad

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Suriye’de silah yoluyla sonuç elde etmeye yönelik komploların çıkmaza girdiğini belirterek tarihi ve stratejik bir zaferin yakın olduğunu söyledi.

Lübnan’da yayımlanan es-Sefir gazetesinin haberine göre Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Aşura törenlerini yapacak komitenin yetkililerine hitaben yaptığı konuşmada Suriye konusuyla ilgili olarak şunları söyledi:

Suriye’ye yönelik planladıkları birçok komployu, bazı bölge ülkelerinin siyasi çözümü engellemeye çalışmalarına rağmen etkisiz bıraktığımızı söyleyebilirim.

Suriye esenliğine yeniden kavuşacak ve siyasi çözüme ulaşacaktır. Suriye karşıtı savaş ekseni çıkmaza girmiştir.

Şu an Suriye’de tarihi ve stratejik bir zaferin son çeyreğinde bulunduğumuzu söyleyebilirim.

Direnişe darbe vurma ve İran’ı hedef alma komplolarında başarısız olunca Suriye’ye komplo hazırlamaya karar verdiler. Bize göre Suriye’ye yönelik komplo, 2006 Temmuz’unda Hizbullah’a kurulan komplodan daha küçük değildir.

Bu komplo, Suriye’de yönetimi devirmeye yönelikti. Bunun sebebi de Irak, Lübnan ve Filistin direnişlerine destek veren Suriye’nin siyasi seçenekleriydi. Onlar, Suriye’nin bu seçeneklerin bedelini ödemesini istediler. Biz de bu sebeple Suriye’nin yanında yer aldık.

Hizbullah’ın Suriye’de bulunması zorunluluğu da aşan bir şeydi

Hizbullah’ın Suriye’de bulunması, zorunluluğu da aşan bir şeydi. Eğer biz Suriye’ye gitmeseydik, Lübnan, ikinci bir Irak’a dönüşecekti. Irak’ta yalnızca geçen ay içerisinde düzenlenen 300 bombalı araç veya intihar saldırısı sebebiyle 900 kişi hayatını kaybetti, yüzlerce kişi yaralandı.

Tekfirci grupların Aşura törenlerine yönelik tehditleri, bu törenlere katılımın daha da artmasına ve mezhepçilik fitnelerine karşı İslami vahdetin daha da güçlenmesine neden olacak.

2006 Temmuz savaşında tüm dünya, Direniş’e karşı el birliği etmişti. Bazıları Direnişin yenilmesini beklemeye koyuldu, bazıları bizi Goantanamo’ya götürmek için gemi aramaya başladı. Fakat sonuçta zafer Hizbullah’ın oldu ve herkesin itiraf ettiği üzere Hizbullah bir bölgesel güce dönüştü.

30 Ekim 2013 Çarşamba

''Paylaşalım Arkadaşlar: Facebook, Hizbullah’a Savaş Açtı!

Facebook, Hizbullah’a Savaş Açtı!

Son bir ayda Facebook’ta büyük etkiye sahip olan Şia içerikli sayfalar kısıtlamalarla karşılaşmış ve daha sonra da tamamen kapatılmıştı.

Facebook hiç bir gerekçe göstermeden Şia sayfalarını kapatıyor. 

Hizbullah kelimesinin geçtiği tüm paylaşımlar facebook tarafından kaldırılıyor.

Eğer sayfada Hizbullah adı geçen bir resim, yazı veya video varsa önce bu içerik siliniyor kısa süre içinde sayfa siliniyor.

Üstelik Hizbullah kelimesi geçmese bile sayfada Seyyid Hasan Nasrallah,Hizbullah bayrağı, Beşar Esad ve Suriye hakkında resim ve video varsa Facebook hemen bu resim ve videoları siliyor ve aynı gün içinde sayfayı silip sayfa yöneticilerini engelliyor.

Facebook’un fiilen Hizbullah’a sosyal medyada savaş açtığı anlaşılıyor.

Şu anda Facebook’ta Hizbullah adının geçtiği sayfa kalmadı.



Sayfa adminlerine önerimiz :

1.) Yeni bir kullanıcı hesabı açın ve sayfanızdaki tüm adminleri silip bu yeni profili admin yapın.

2.) Sayfanızdaki paylaşımlarınız silinmeye başladığında sayfanızı kurtarabilmek için benzer içerikleri sayfanızdan silin ve sayfanızı geçici olarak yayından kaldırın.

ABD'den Suriyeli muhaliflere tehdit


ABD'nin Suriye Büyükelçisi Robert Ford, 2.Cenevre görüşmelerine katılmamakta ısrar eden Suriyeli muhalifleri tehdit etti.

ABD ve müttefikleri, kendi çıkarları için Suriye'de ortaya çıkardığı ve silahlandığı muhalifleri, şimdi de dağıtmakla tehdit etti.

Suriye'de harcadıkları onca paraya rağmen Suriye'de ağır bir yenilgi alan ABD ve müttefikleri, "ne kadar koparsak kardır" mantığıyla 2.Cenevre görüşmelerinin yapılmasına karar verdi. Ancak sorun şu ki, bu güne kadar katliam için eğitip meydana saldıkları muhalifleri müzakere masasına oturmaya razı edemiyorlar.

ABD'nin Suriye Büyükelçisi Robert Ford, İstanbul'da bir araya gelen muhalif elebaşlarını sert bir dille tehdit ederek şöyle dedi:

"ABD önce muhaliflerden "Suriye Milli Şurası" kurdu. Daha sonra onları münzevi kılıp " Suriye Muhalif Ulusal Koalisyonu'nu" kurdu. Amerika'nın çabalarıyla 100 ülke bu koalisyonu resmen tanıdı.

Amerika bugün bu koalisyonu dağıtabilir. Muhalifler 2.Cenevre görüşmelerine katılmaz ise, koalisyonun dağıtılmasına hazır olun."

29 Ekim 2013 Salı

Şeyh Hassun Açıkladı: Suriye’de Hangi Ülkeden Kaç Terörist, Suriye Halkını Katlediyor

Suriye baş müftüsü şeyh Ahmed Bedrettin Hassun, Suriye’nin kurtuluşu ve akan kanın durması için Suriyelilerin birliğini isteyerek şunları söyledi: Çok sayıda terörist dünyanın çeşitli yerlerinden Suriye halkını öldürmek ve onların kanını akıtmak için Suriye’ye akın etmektedir.

Suriye baş müftüsü şeyh Ahmed Bedrettin Hassun yaptığı açıklamada çok sayıda terörist dünyanın çeşitli yerlerinden Suriye halkını katletmek ve onların kanını akıtmak için Suriye’ye gelmişlerdir. Zira Batı, işgal topraklarını kurtarmak için direniş cephesinde yer alan Suriye’yi tahrip etmeye koyulmuştur.
Şeyh Hassun İngiliz Savunma Enstitüsünün verilerine dayanarak Suriye’de terörist eylemlerde bulunan ülkeleri ve sayılarını açıkladı: 

Suudi Arabistan’dan: 8 bin kişi

Tunus’tan: 4 bin kişi

Irak’tan: 6 bin kişi

Filistin’den: 3 bin kişi

Mısır’dan: 3.500 kişi

Libya’dan: 4.500 kişi

Lübnan’dan 3.200 kişi

Çeçenistan’dan: 1.700 kişi

Yemen’den: 2.800 kişi

Pakistan’dan: 1.500 kişi

Türkiye’den: 3.800 kişi

Ürdün’den: 800 kişi

Kuveyt’ten: 900 kişi

Somali’den: 350 kişi

Rusya’dan: 250 kişi

Fransa’dan: 150 kişi

Almanya’dan: 110 kişi

İngiltere’den: 80 kişi

Endonezya’dan: 100 kişi

Meğrib’ten (Fas): 200 kişi

Malezya’dan: 140 kişi

Türkmenistan’dan: 360 kişi

Cezayir’den: 200 kişi

Kosova’dan: 140 kişi

Arnavutluk’tan: 100 kişi

Eritre’den: 200 kişi

Sudan’dan: 100 kişi

Bosna Hersek’ten: 150 kişi

Amerika’dan: 290 kişi

Danimarka’dan: 80 kişi

Kanada’dan: 110 kişi

Tacikistan’dan: 190 kişi…

Bu ülkelerin yanı sıra Norveç, Avusturya, Bahreyn, Komor, İzlanda, Malta… gibi ülkelerden de binlerce kişi Suriye halkını katletmek için bu ülkede bulunmaktadır. Perde arkasında savaşı yöneten ülkelerin (Amerika, İsrail, Suudi Arabistan, Katar ve Batılı ülkeler) amacı Suriye’nin Filistin’e verdiği destekten dolayı cezalandırılmasıdır. 

Suriye devleti tarafından açıklanan bazı belgelerde bu ülkeye karşı savaşmak için 87 ülkeden binlerce teröristin bulunduğu yönündeydi.

Nasrallah: Suriye’nin düşmanları yenildi, gerçek budur


Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bugün televizyon aracılığıyla yaptığı konuşmada yerel ve bölgesel gelişmelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Beyrut’un Dahiye semtindeki Resul-i Azam hastanesinin kuruluğunun 25. Yıldönümü münasebetiyle yaptığı konuşmada önce Suriye’de kaçırıldıktan sonra geçtiğimiz hafta Katar’ın girişimiyle serbest bırakılan Lübnanlı rehinelerin durumuna değindi.

Suriye’de kaçırılan ve hala rehin tutulan diğer Lübnanlılara ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Nasrullah, konuşmasının ilerleyen bölümlerinde bölgesel ve yerel gelişmelere ilişkin açıklamalar yaptı.
Nasrullah’ın konuşmasının Suriye ile ilgili kısımının geniş bir özetini sunuyoruz.

Suriye

İzin verirseniz Suriye meselesine kısaca değinmek istiyorum. Çünkü öncelikle Suriye meselesi tüm bölgeyi ve dünyayı meşgul etmektedir; ikinci olarak da Lübnan içindeki her meseleyi etkilemektedir. Örneğin güvenlik, toplumsal ve insani durum, mülteciler, ekonomi, tüm Lübnan’ı etkilemektedir ve Lübnan’daki bir grup da her şeyi Suriye’deki duruma bağlamış, bunun sonuçlanmasını beklemekte ve Lübnan’daki her şeyi durdurmuş bulunmaktadır.

Onlar Suriye’deki yönetimin devrileceği umuduyla bu beklentiye girdiler.

Bazıları Lübnan’a Beyrut havaalanı değil, Şam havaalanı üzerinden dönme rüyası görüyordu. Onlar, Suriye’nin Lübnan’daki bu grubun ülkedeki diğer gruplara istedikleri şartları dayatabilecek ve sindirebilecek şekilde güçlenmesine sebep olacak farklı bir eksene ve cepheye dönüşeceği umudundaydılar.

Mevcut gerçeklik budur. Ben burada diyalogu siz kestiniz veya biz kestik meselesine girmeyeceğim. Bu, artık bıktırıcı bir mesele oldu, Lübnan halkı bunlardan bıktı. Sonuç itibariyle Lübnan halkı; meclisi, ülke yönetimi ile ilgili kader belirleyici konuları hayata geçirecek geçici hükümeti, ulusal diyalogu ve hükümetin kurulmasını kimlerin engellediğine ve işlemez hale getirdiğine ilişkin yargıyı vermektedir.

Durum Suriye lehine döndü

Geçen birkaç ay içerisinde Suriye ile ilgili olarak Suriye içinde, bölgede ve dünyada büyük gelişmeler yaşandı. Bu gelişmeler, Suriye’de sahada yaşanan gelişmelerle birlikte başladı. Yani durum Suriye Arap Ordusunun ve orduyu destekleyen tüm halk gruplarının lehine gelişti.

Sahadaki durumun ve güç dengesinin değişmesini Cenevre’ye gitme şartı olarak koyan Silahlı gruplar,  aciz kaldılar inisiyatifi ve gücü yönetim ele geçirdi. Silahlı gruplar arasında yaşanan, binlerce kişinin ölmesine, yaralanmasına ve esir edilmesine sebep olan çatışmalar, bu çatışmaların yaşandığı birçok bölgenin tahrip olmasına neden oldu.

Doğal olarak da Suriye’deki iç eğilim, silahlı grupların tavrından, sahadaki davranışlarından, bölgede ve dünyada yaşanan gelişmelerden dolayı değişti.

Bölgede ABD ve Batı’nın Suriye’ye askeri saldırı ihtimali konusunda haftalar süren zorlu bir süreç yaşandı. Ama tüm dünyanın siyasi muhaliflerin saflarını birleştirme çabalarına rağmen bunda başarılı olunamadı.
Suriye içindekilerin dış ortamdan duyduğu nefret ve tepki, muhaliflerin cephesindeki parçalanma, Mısır’daki gelişmelerin içeride ve bölgedeki yansımaları, bu cepheyi destekleyen bazı ülkelerin kendi iç sorunlarıyla meşgul olmaya başlaması, Suriye’ye saldırı ihtimalinin başarısız olması, Suriye halkı ve yönetiminin siyasi direnci ve birçok diğer etkene ve tehdide karşı sabır ve dirayetle karşı koyması, Suriye’de askeri seçeneğin mümkün olmadığı sonucunu ortaya çıkardı. Bazıları bundan dolayı başını taşlara vurmaya başladı ki bunlara değinmeye gerek yok.

Suriye’de askeri seçenek imkansız

Şu an bazıları dışındaki tüm dünya Suriye’de askeri seçeneğin mümkün olmadığı, en makul çözüm yolunun siyasi seçenek olduğu ve bunun için de ön şartsız diyalog başlatılması gerektiği sonucuna vardı.
Bazıları, Lübnan içindeki gibi birtakım ön şartlarla diyaloga engel olmak istiyor. Dünya ise ön şartsız olarak diyalog, diyalog yoluyla da siyasi çözüme ulaşılmasını istiyor.

Bugün diyalog ve siyasi çözüm, uluslar arası alanda, bölgede ve içeride destek buluyor. Bugün 2. Cenevre konusunda söylenen şeyler –bazı şartlar ve ayrıntılar bir yana- sonuçta bir perspektif sunuyor.
Ben, Lübnan’ın tüm bölge ülkeleri ve halkları gibi Suriye krizinden olumsuz etkilendiğini, bunun her düzeydeki çözümünün ise olumlu etkilediğini ve Suriye’deki sorunun siyasi yollarla çözülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Suudiler öfkeli

Bu arada bir bölge ülkesi hala çok öfkeli. Ben burada kimseyi hedef almak ve bir tartışma başlatarak sorun yaratmak istemiyorum; yalnızca durum tespiti yapıyorum. Bu ülkenin Suudi Arabistan olduğu son derece açık. Suudi Arabistan hala çok öfkeli ve bu durumu kabullenemiyor.

Tüm dünyadan on binlerce kişi istihdam ettiler. Çeçenistan’dan, Kafkaslardan, Arap ülkelerinden, hatta Almanya, Fransa, Avusturya, Belçika, İngiltere, ABD’den adamlar tuttular, onlara para ve silah desteğinde bulundular. Şimdiye kadar bunun için 30 milyar dolar harcandığından söz ediliyor. Uluslar arası siyasi yaptırımdan kuşatmaya kadar her şeyi kullandılar.

Şunu söyleyebilirim ki Suriye yönetimini devirip burayı ele geçirmek isteyen karşı cephe her düzeyde elinden gelen hiçbir şeyi esirgemedi.
Bu dünya mümkünler dünyasıdır. Sonuçta bu dünyada yaraların iyileştiğini işlerin hallolduğunu görmemiz gerekir. Bu bölgede ateşin alevli halde bulunmasına izin vermemek gerek; çünkü bir ülke öfkeli ve bir ülke farklı eğilimlere göre hareket ediyor.

Siyasi çözümü neden istemiyorlar 

Bu ülke bugün her türlü siyasi diyalogu baltalamak, 2. Cenevre’yi erteletmek için çalışıyor. Artık her gün Suriye’de bir grubun bir gruptan ayrılıp diğer gruba katıldığına, yeni bir grup oluşturduğuna dair haberler okuyoruz. Bunların hepsi, siyasi çözüme ve Cenevre 2’ye karşı olduklarını, Koalisyon’un kendilerini temsil etmediğini açıklıyor.

Bütün bunların tümü, Suriye’de siyasi çözümü başarısız kılmak isteyen bir ırmaktan doğuyor. Suriye’de siyasi çözümün başarısız kılınması ne anlama geliyor? Daha fazla kan, daha fazla kurban, daha fazla yıkıntı, Suriye’nin daha fazla yok edilmesi, olumsuz insani sonuçlar, güvenlik sorunları, Lübnan’a, Irak’a Ürdün’e Türkiye’ye tüm bölge ülkelerine, en başından beri söylediğimiz üzere Filistin’e ve Filistin davasına siyasi, ekonomik, insani ve güvenliksel açıdan olumsuz sonuçlar… Bu ısrar ve dediğim dedik anlayışının sonuçları bunlardır. Dediğim dedik anlayışının hiçbir ufku yoktur.

Siyasi çözüm sizin için bile bir fırsat

Ben onlara diyorum ki diyalog fırsatından yararlanın. Şu an konferansın ve diyalogun başlaması sizin için de iyidir.

Zira gelecekte gerek sahadaki durum, gerek içerideki gerek bölgedeki gerekse uluslar arası alandaki durum sizin lehinize olmayacak. Dolayısıyla Suriye’de diyaloga ve siyasi çözüme katılmanız sizin için de iyi olur.
Aslında ister Suriye içinde yaşasın, isterse dışarıda yaşasın kalbi Suriye için çarpan herkes, akan kandan, açılan yaradan, mültecilerden ve Suriye’nin yıkılmasından acı duyan herkes, şu an her zamankinden çok daha fazla işaret parmağını diyalogu ve siyasi çözümü engelleyenlere doğru uzatmalıdır, bunların da kimler olduğu bellidir. Bunu anlamak için özel bir istihbarata, dinlemelere, ABD casusluğuna ihtiyaç yoktur. Bunlar ortadadır ve son derece açık bir şekilde de bunu ilan etmektedirler.
Bu, tüm İslam ümmetinin sorumluluğudur. Sorunun çözümünü isteyen İsam İşbirliği Örgütü ve Arap Birliği, buyursunlar diyalogun ve siyasi çözümün peşinde olsunlar.

Suriye’ye tasallut kurmaya çalışanlar yenildi

Sonuç olarak Suriye’ye hakim olmak isteyen yerel, bölgesel ve uluslar arası cephe yenildi. Bu, apaçık bir gerçekliktir. Bugün hatta bazı uydu kanalları bile bunu söylüyor ve başaramadıklarını ilan ediyor, ne yapmalıydık, nasıl planlamalıydık diyorlar. Aslında öyle değil, onlar neyi hedeflediklerini çok iyi biliyorlardı. Çok iyi planlama yapmışlardı, her imkandan ve potansiyelden yararlandılar; ama yenildiler, gerçek budur. Dolayısıyla Suriye’nin bölgedeki rolünün ihyası için Araplar ve bölge halkları sorumlu davranmalıdır.

26 Ekim 2013 Cumartesi

Putin, Arabistan'ın 15 milyarlık teklifini reddetti

Rusya Cumhurbaşkanı Viladimir Putin, Cuntacı yönetime meşruiyet kazandırmak amacıyla Mısır'a gitmesi karşılında 15 milyar dolarlık teklifte bulunan Suudi Arabistan'ın bu teklifini geri çevirdi.

 Suudi Arabistan'ın İstihbarat Şefi Bender Bin Sultan, Putin'a Mısır ziyareti karşılığında 15 milyar dolar para teklif etti, ancak Rusya Cumhurbaşkanı bunu kabul etmedi.

Haberde, Putin'in Mısır'a  giderek Cuntacı yönetime meşruiyet kazandırması amacıyla Suudi Prenses'in dev teklifte bulunduğu ifade edildi.

Suudi Arabistan, sözkonusu 15 milyar doları, Mısır ile Rusya arasında silah anlaşması imzalandığı takdirde Moskova'ya Mısır'daki Cuntacı yönetim adına ödeyeceğini, Rusya'ya önerdi.

20 Ekim 2013 Pazar

Lübnanlı rehine: 'Artık Nasrallah'ın askeriyim'

 Dün akşam salıverilen Lübnanlı rehineler büyük bir coşkuyla karşılandı. Salıverilen rehinelerden biri; 'Bugüne kadar değildim ama artık Nasrallah'ın askeriyim' dedi.

9 Lübnanlı rehinenin 16 aydır devam eden esaretinin sona ermesiyle, Refik Hariri Havaalanı'nda büyük sevinç yaşandı. Karşılamaya gelen İçişleri Bakanı Mervan Şerbil, " Bugün düğünümüz var, bayramımız var" diye konuştu. Rahine hacıları Türkiye 'den alıp Lübnan'a götüren Genel Güvenlik Müdürü Abbas İbrahim de Türkiye'ye, Katar'a ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'a dokuz vatandaşının serbest kalmasını sağladıkları için teşekkür etti.

'Bugünden sonra Nasrallah'ın askeriyim'

Serbest kalan rehinelerden Abbas Şuayib, omuzlarına doladığı Hizbullah bayrağıyla Lübnan basınına yaptığı açıklamada, "Beni Direniş Tugayları'nın üyesi olmakla suçluyorlardı. Hizbullah komutanı olmakla suçluyorlardı. Değildim, ama bugünden sonra kendimi Hasan Nasrallah'ın bir askeri olarak görüyorum" dedi.
Öte yandan Şuayib, Türk pilotları kaçıranlara da teşekkür ederek bu sayede kendilerinin serbest kalması için gerekli müzakerelerin başladığını belirtti.

Esareti sırasında aldığı bir yara nedeniyle ancak bir baston yardımıyla yürüyebilen bir başka Lübnanlı ise, "Durum hayal edebileceğinizden çok daha kötü. Çok ağır bir bedel ödedik" diye konuştu.


















El Kaide şimdi de çocuklara el uzattı / Foto

Batının Suriye'deki şom amellerini gerçekleştirmek için cihat iddiasıyla ülkeyi kana bulayan isyancılar hedeflerine ulaşmak için her yolu denemekten kaçınmıyor.

El Kaide'ye bağlı IŞİD adlı isyancı gurubun, katliamlarında kullanmak için çocukları eğittiği ortaya çıktı. İsyancı gurup, askerlerin çocuklara silahla karşılık veremeyeceğini çok iyi biliyor. İsyancılar, askerlerin çocuklara ateşle karşılık verdiği taktirde tüm dünyada "Suriye ordusu çocukları katlediyor" sloganları atmayı planlayarak, çocukları meydana sürüklemeyi planlıyor.

IŞİD, Şam'ın Guta Bölgesi yakınlarında "Eşbal Zerkavi" adlı bir eğitim kampı oluşturarak kandırdığı çocuklara askeri eğitim vermeye başladı. 






19 Ekim 2013 Cumartesi

Suriye krizi, AKP’lileri zengin etti

Hatay’daki AKP’li yerel yöneticileri itham eden CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, “Krizi gelir kapısı haline getirdiler. Yüklü ölçüde para trafiği yaşanıyor. Rant yüksek” dedi.


CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Suriye’de yaşanan iç savaşın AKP’li yerel yöneticileri zengin ettiğini iddia etti.

Eryılmaz, “Suriye’de doğan çatışma ortamından nemalanan AKP yöneticileri var.Yayladağ İlçe Başkanı külüstür bir arabayı aylık 10 milyara Kızılay’a kiraladı” dedi. Refik Eryılmaz, Suriye’den Türkiye’ye kaçak olarak her gün binlerce ton mazot girdiğini söyledi. Mazot kaçakçılığından AKP’ye yakın kişilerin rant sağladıklarını ifade eden Eryılmaz, devletin büyük bir vergi kaybına uğradığını belirtti.

Eryılmaz, “Ülkeye günde binlerce ton kaçak mazot gidiyor. Hükümet önünü alamadığı gibi üstünü de kapatmaya çalışıyor. Devletin büyük bir vergi kaybı var. AKP’ye yakın kişiler, bu işten ciddi bir rant elde ediyor. Askerler olanlara müdahale etmeye gittiğinde büyük bir çatışma oluyor” diye konuştu.

CHP’li Eryılmaz, Hatay ve ilçelerinde yüklü miktarda para trafiğinin yaşandığına dikkat çekti. Bazı AKP’li belediye başkanları, il ve ilçe yöneticilerinin krizi gelir kapısı olarak kullandıklarını öne süren Eryılmaz, şunları söyledi: “Yayladağ İlçe Başkanı külüstür bir arabayı aylık 10 milyara Kızılay’a kiralamış. AKP il Meclis üyesi gıda ihalesini almış, AKP’nin yönetici kadrosunun eşleri İŞKUR’dan 8-9 aylık geçici iş statüsünde çalışmadıkları halde isimlerini yazdırıyorlar ve maaş alıyorlar. Burada çok kirli bir para ilişkisi var. Savcılığın sözde daha önceden el koyduğu 2 trilyon lire para var. Bu para sözde muhafazaya alındı. Ama sonra paranın akıbetinin ne olduğunu bilmiyoruz. İade etmişlerdir büyük ihtimalle. Tonlarca kaçak mazot piyasaya sürüldü. Türkiye’nin bu konuda ciddi anlamda bir vergi kaybı var. Yayladağ ilçesi Karaköse Belediye Başkanı İsmail Ergüt, yakınları adına şirketler kurup onların adına ihalelere giriyor. AKP’li yerel yöneticiler demeniz yeterli, itiraz ediyorlarsa bana gelsinler ispat edeyim.”

18 Ekim 2013 Cuma

IŞİD El Kaide Teröristleri ve Türk Askeri Çatıştı : 3 Türk Asker ve 7 El Kaide Teröristi öldü


Ebu Mervan kod adıyla bilinen Dagistan kökenli sığınmacı bugün Bab Seleme kapısında Türk askeri ile girdiği çatışmada öldürüldü.
 
IŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti ) örgütünün yoğun olduğu Azez bölgesine açılan kapı yakın zamana kadar militanların ellerini kollarını sallayarak kullandığı bir yer haline gelmişti. 

Kısa süre önce Genel Kurmay web sayfasında çıkan ve IŞİD militanlarının mevzilerinin vurulduğu bildirilen haberden sonra Bab Seleme kapısı militanların kullanımına kapatılmıştı. Sınır kapısına yakın mevzilerden meydana gelen geçişlere ise ilk defa bugün müdahale edildi. 
Müdahale sonucu askerlere karşılık veren IŞİD militanlarının açtığı ateşte 3 Türk askeri hayatını yitirdi.
Genç Bakış bölge kaynağı çatışmada 7 militanın öldüğünü duyurdu. 
Grubun komutanı olduğu bildirilen ve İstanbul-Laleli esnafının da yakınen tanıdığı Ebu Mervan'da çatışmada öldürülen militanlar arasında.
Ebu Mervan Suriye savaşı çıkmadan önce İstanbul'da ''misafir'' statüsüyle yaşayan Kafkasyalılardan sadece bir tanesiydi.

14 Ekim 2013 Pazartesi

El Kaide'den Türkiyeli gençlere afişli cihad çağrısı

El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), Türkçe ilanlarla Türkiyeli gençleri Suriye'de savaşmaya davet ediyor.
 Suriye'de yaşanan iç savaşta Alevilere yönelik katliamlar ve kan donduran infazlarla adını duyuran El Kaide bağlantılı Irak Şam İslam Devleti (IŞİD), bastırdığı Türkçe ilanlarla Türkiyeli gençleri Suriye'de savaşmaya davet ediyor.

 Irak Şam İslam Devleti üyelerinin silahlı fotoğraflarıyla süslenen ilanda Türkçe olarak 'Şam Ordusuna Katılın' ifadesi yer aldı.

8 Ekim 2013 Salı

Suriye’de Terörle Mücadele Üzerinde Anlaştık

 Suriye’de Terörle Mücadele Üzerinde Anlaştık

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ülkesi ile Amerika Birleşik Devletlerinin Suriye’de terörle mücadelede yardımcı olmak için ellerinden geleni yapmaya çalışacaklarını belirterek, Suriye hükümetinin kimyasal silahları ortadan kaldırmak için mütehassıs uluslararası uzmanlarla işbirliğine işaret etti.

Lavrov amerikalı meslektaşı John Kerry ile dün Endonezya'da Asya-Pasifik zirvesinde düzenlediği görüşme sonrasında yaptığı ve Rusya Bugün kanalının aktardığına göre, Kerry ile Suriye’de terör ve aşırı dincilikle mücadele için ellerinden gelen yardımı yapma azminde olduklarını söyledi ve Suriye Arap Cumhuriyeti’nin çok yönlü taifeleriyle geleceğini gören taraflara yardımcı olacaklarına dikkat çekti.

Lavrov:” Şam geçen haftalar boyunca uluslararası uzmanlarla çok iyi bir şekilde çalışıyor gelecekte de bunun böyle devam etmesini umuyoruz” diyerek, Suriye hükümetinin gösterdiği iyi işbirliğinin değişeceğine yönelik ellerinde göstergelerin bulunmadığını Rusya tarafının da bu işbirliğinde bir halel olmaması için gerekeni yapacağını ifade etti.

Lavrov ayrıca muhalefet saflarındaki aşırı dinci grupların eylemi bozmaktan şüphelenmek için yeterli temellerin bulunduğunu belirterek, aralarında Suriye’ye komşu ülkelerin bulunduğu bütün tarafların güvenlik onseyinin gereksinimlerini uygulama ve resmi olmayan oyuncuların eline kimyasal silahların varmasını engellemek ve topraklarını terör eylemleri için kullandırtmamaya büyük özen göstermesini umduğunu ifade etti.
  
 Suriye ile ilgili uluslararası konferans konusunda ise Lavrov, Ruya’nın Cenevre 2 Konferansının Kasım’ın ortalarında düzenlenmesini umduğunu ve bütün heyet üyelerinin bunun üzerinde uzlaşmasını gerektirdiğini söyledi ve uluslararsı konferansın Kasım’ın ortalarında düzenlenmesini onayladıklarını vurguladı.

 Lavrov ayrıca, “Muhalefet Koalisyonu”nu tek sesle konuşmaya çağırarak bu koalisyonun başkanının Cenevre 2 nin düzenlenmesiyle ilgili açıklamalarda bulunduğunu lakin yandaşlarının daha sonra bu açıklamaları yalanladıklarına işaret etti.

Kendi yönünden Kerry Lavrov ile görüşmesini yapıcı ve son derece verimli olarak nietelendirdi ve görüşmenin temel konusunun Suriye’deki kriz dosyası olduğunu açıkladı.

Kerry, ABD ve Rusya’nın Suriye’deki krizi çözmek için askeri senaryonun kabul edilemez olduğu üzerinde anlaştıklarını ve radikalcilerin yaptıklarının da güçlerin kanuni durumları ne olursa olsun kabul edilemez olduğunu söyledi.

Kerry görüşmede temel hedeflerinin görüşüldüğünü tam olarak da Suriye’deki savaşın siyasi yollarla çözümlendirilmesine sınır koymak ve bu eylemi demokratik ve Cenevre deklereasyonu çerçevesinde olacağını ifade etti.

Kerry ayrıca Cenevre 2 konferansının en acil bir şekilde düzenlenmesine çalıştıklarını vurgulayark bu konferansın Kasım ayının 2. haftasında düzenlenebieleceğini açıkladı.

Konferansın düzenlenme tarihini Birleşmiş Milletler(BM), BM genel sekreteri Ban Ki-moon ile Suriyenin BM özel temsilcisi el-Ahdar el-İbrahimi’nin belirleyeceğini belirten Kerry, el-İbrahimi ile bir araya gelmek üzerinde anlaştıklarını ve konferansın acil bir şekilde düzenlenmesi için tarih belirlemeye çağırdıklarını söyledi.

Zafer Terör ve Tekfirci İdeolojiyi Bertaraf Etmekle Temsil Oluyor

Zafer Terör ve Tekfirci İdeolojiyi Bertaraf Etmekle Temsil Oluyor

Cumhurbaşkanı Beşşar el-Esad; Batılı devletlerin son on yıl içinde aldığı tüm siyasi kararların direk yada dolaylı olarak Kaide Örgütünü desteklediğini belirtirken, Batının yardımları ve desteği neticesinde günümüzde dünyanın 80 ülkesinden Suriye'de Kaide örgütlü teröristlerin bulunduğunu açıkladı.

Alman Der Spiegel Dergisiyle Röportajında Cumhurbaşkanı el-Esad; batının fiili gerçeği daima geç idrak ettiğini ve yavaş algıladığını belirtti. Suriye'nin ilk başlarda şiddet gösterilerinden söz ettiği zamanlarda Batının ‘barışçıl gösterilerden’ söz ettiğine işaret eden el-Esad; Suriye'nin radikal ve tekfircilerden söz ettiğinde de Batının bunları birkaç silahlı olarak nitelendirdiğini söyledi. 

El-Esad; şu an Suriye'deki silahlıların büyük çoğunluğunun tekfirci ve radikal bir ideolojiye sahip olmalarıyla Batının bunların sadece yüzde ellisinin radikal olduklarına inandığını ifade ederken, Batılı devletlerin hükümetler yerine Kaide Örgütüne güvenmeyi tercih ettiğini belirtti.

Almanya'da bir kısım kurumlarla temasların bulunduğunu ortaya çıkaran el-Esad; Suriye ile Alman kimi kurumlar arasında yeni iletişim kanallarının açıldığına işaret ederken, fakat siyasi bağlantılardan söz etmenin mümkün olmadığını ekledi.

Gerçeklerle Suriye'yi İzole Edebileceklerini Düşünenler Kendilerini Gerçeklerden İzole Etti

Cumhurbaşkanı el-Esad; Almanya ve Avusturya'nın Suriye konusunda daha gerçekçi ve objektif bir vizyona sahip olduklarını ifade etti. Bu vizyonun Avrupa çıkarlarının sağlanmasına katkı sağlayabileceğine işaret eden el-Esad; Suriye'nin Alman heyetleri kabul edip onlarla temaslarda bulunmaya hazır olduğunu söyledi. Sözlerine devam eden el-Esad; gerçeklerle Suriye'yi İzole edebileceklerini düşünenlerin, kendilerini gerçeklerden izole ettiklerini belirtti.

Kaide teröristlerinin arka bahçelerinde olmalarıyla Batılı devletlerin elde edecekleri çıkarları sorgulayan el-Esad; dolayısıyla hesaplarını ve vizyonlarını yeniden gözden geçirip neler kaybedeceğini düşünmesi gerektiğini ifade etti.

Çok Sayıda Silahlı Devlete Dönüp Ordu Saflarında Savaşıyor

Anlaşmazlığın dışarıdan Suriye'ye taşındığına dikkat çeken el-Esad; Suriyeli muhaliflerin yurtdışında beş yıldızlı otellerde ikamet edip onları finanse edenlerin talimat ve direktifleri yerine getirdiklerini belirtti. Yurtdışındaki muhaliflerin Suriye halkı içinde hiçbir tabanları olmadığını belirten el-Esad; makbul ve fiili muhalefetin siyasi bir programı olan silahsız bir varlığın olduğuna dikkat çekti.

Silahlı grupların saflarında ters yönde bir hareketin yaşandığına işaret eden el-Esad; çok sayıda silahlının muhalefet saflarından ayrılarak devlete döndüklerini ve şu an ordu saflarında teröre karşı savaştıklarını belirtti. El-Esad; silahlıların silahlarını terk edip normal hayatlarına dönmeleri halinde diyalogun mümkün olabileceğine işaret eden el-Esad; diyalogla çözümün hala mümkün olduğunu, fakat silahlılarla diyalogun olmayacağını yineledi.

Kendilerine Muhalefet Diyenler Sadece Onları Finanse Edenleri Temsil Ediyor

Cumhurbaşkanı el-Esad; tehcir edilen 100 binden fazla Suriyelinin güven hissetmeleri ardından evlerine ve diyarlarına döndüklerine işaret etti. Bunların kimse tarafından rahatsız edilmediklerini ve devletten gerekli güvenlik garantileri almalarıyla döndüklerine işaret eden el-Esad; siyasi muhaliflerinde gerçekten yurda dönmek istemeleri halinde bunu yapabileceklerini ifade etti.

Kendilerine ‘muhalefet cemaati’ adı verenlerin kimleri temsil ettikleri ve kimlerin adına konuştukları sorusunu dile getiren el-Esad; bunların Suriye halkını değil, onları finanse eden, destekleyen ve talimat veren ABD, Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan ve Katar gibi devletleri temsil ettiklerini belirtti. El-Esad bunların gerçekten Suriye halkını temsil etmeleri halinde bunu seçim sandıklarıyla kanıtlamaları gerektiğini ifade etti.

Suriye'de cumhurbaşkanının görevinde kalıp kalmayacağı yada kimin olacağının sadece ve sadece Suriye halkı tarafından belirleneceğinin altını çizen el-Esad; bunun başka hiç kimse tarafından belirlenmesinin mümkün olmadığını vurguladı. El-Esad vatanın sadece cumhurbaşkanının vatanı olmadığını, tüm Suriyelilerin vatanı olduğuna vurgu yaptı.

Obama’nın Söylemlerinin Hiçbir Etkisi Yok

ABD başkanı ve ‘Suriye yönetiminin meşrululuğunu kaybettiğine’ ilişkin söylemleri konusunda el-Esad; ABD başkanının Suriye'de hüküm verecek hiçbir meşruluk yada yetkisi olmadığının belirtti.

Sözlerine devam eden el-Esad; ABD başkanının Suriye halkı adına karar alacak hakka sahip olmadığını ifade ederken, ayrıca söylediklerinin gerçekle hiçbir ilgisi olmadığını söyledi. El-Esad; “Obama, 1.5 yıl önce benim görevimi terk etmem gerektiğini söyledi. Fakat ondan sonra ne oldu? Bu sözlerinin her hangi bir etkisi oldu mu? Hayır, hiçbir şekilde etkisi olmadı..” dedi.

Durumların Cumhurbaşkanlığıyla İlgisi Yok

Suriye'deki durumların Cumhurbaşkanının kalması yada gitmesiyle hiçbir ilgisi olmadığına dikkat çeken el-Esad; Suriye halkının yaşadığı büyük acılarda asıl nedenin dışarıdan destekli olarak Suriye'ye geçirilen Kaide ve diğer örgütlerden teröristlerin eylemleri olduğuna vurgu yaptı.

Bu teröristlerin masum insanları katlettiklerini ve evlerinden tehcir ettiklerini ifade eden el-Esad; altyapı ve hizmet kurumlarını hedef almakla birlikte sivil yerleşim alanlarını bombalı eylemlerle havaya uçurduklarına işaret etti.

Gösteriler Baştan Beri Barışçıl Değildi

Sözlerine devam eden el-Esad; Suriye'de olayların başlamasından beri gösterilerin farklı amaçlı olup talep ve reformlarla ilgileri olmamasına rağmen hükümetin bu taleplere olumlu cevap politikası izlediğini hatırlattı. Gösterilerin ilk haftalarından beri polis, asker ve sivillerden kurbanların gittiğine dikkat çeken el-Esad, tüm bunlara rağmen ilgili uzman komisyonların teşkil edilip anayasa değişikliği dahil bir dizi reform adımlarının hayata geçirildiğini belirtti.

El-Esad; tüm bunlar içinde devletin halkı korumak ve teröre karşı mücadele etmesinin kaçınılmaz olduğunu belirtirken, bu bağlamda uygun kararların alındığını ekledi.

Rusya'nın Desteği Sadece Hava Savunmasında Değil

El-Esad; Suriye'nin kimyasal silah tersanesine ilişkin Rusya ve ABD arasında varılan anlaşma konusunda Uluslar arası Güvenlik Konseyinde alınan kararı ‘güzel bir karar’ olarak nitelendirdi. Aynı zamanda bu kararın Suriye'nin çıkarlarını ihlal etmediğini ve zedelemediğini söyledi.

Rusya'nın Çeçenistan’da radikal teröre karşı mücadelesi neticesinde Suriye'nin günümüzde tanık olduğu olayları net bir şekilde idrak etmiş olduğuna işaret eden el-Esad; dolayısıyla başkanı Vladimir Putin ve diğer Rus yetkililerin diliyle Suriye'ye desteğini sürdürme kararlılığını ilan ettiğine işaret etti.

El-Esad; Rusya'nın Suriye'ye askeri desteğinin sadece hava savunmasında sınırlı olmadığını ifade ederek; bu desteğin, Suriye'nin kendini savunmasında diğer silahları da kapsadığını ekledi.

Rusların Suriye'nin gerçek dostları olduğunu belirten el-Esad; Batılı devletlerin ise ABD’nin hegemonyası altında olup onun politikalarını izlediklerini söyledi.

Batının Suriye'yi Silahlanmaktan Menetme Hakkı Yoktur

Batının Suriye'nin silahlanmasını engelleme çabaları konusunda el-Esad; Suriye'nin bağımsız ve egemen bir devlet olduğunu, dolayısıyla kimsenin onun kendini savunmak için silahlanmasını engelleme hakkına sahip olmadığını vurguladı.

El-Esad Suriye'nin kimsenin toprağını işgal etmediğini ve tarihte kimseye saldırmadığına işaret ederken, Uluslar arası toplumun aslında, başkalarının topraklarını işgal eden ve saldıran İsrail gibi devletlerin silahlanmalarını engellemesi gerektiğini söyledi.

İsrail'in saldırgan ve işgalci bir devlet olmasına rağmen Almanya’nın ona 3 savaş denizaltısı sattığına dikkat çeken el-Esad; Birleşmiş Milletler misakı ve tüm uluslar arası kanunlar doğrultusunda Suriye'nin silahlanma hakkına sahip olduğunu, bunu da kimsenin engelleme hakkı olmadığını söyledi.

Sözlerine devam eden el-Esad; Batının bu daha başka bir çok konuda çifte standartlı politikalar izlediğine vurgu yaparak, bundan dolayı da batıya güven duyulmadığını ifade etti.

Kimsenin Silahlanma Teçhizatlarımızı Tahrip Etmesine İzin Vermeyiz  

Cumhurbaşkanı el-Esad; Suriye'nin güçlü olmak için her şeyi yapacağını belirtirken, hiç kimseye askeri teçhizatlarını tahrip etmesine izin vermeyeceğinin altını çizdi. El-Esad her şeye rağmen Suriye'nin bölgenin istikrar ve güvenliğe ihtiyacı olduğu ilkesinden hareket ettiğini, her daim bu meseleye dikkatle yaklaştığını ekledi.

Suriye'nin kesinlikle kimyasal silah kullanmadığını bir kez daha vurgulayan el-Esad; bu konudaki iddiaların aslı gerçeğini olmadığını, Batının da bu bağlamda tamamen gerçek dışı bir portre çizmeye çalıştığını belirtti.

Önce Kendi Halkını ve Müttefiklerini İkna Ederdi

El-Esad; ABD başkanının Suriye hükümetinin kimyasal silah kullandığı iddialarına ilişkin hiçbir geçerli kanıt takdim edemediğine işaret ederken, elinde yalan ve dolandan başka hiçbir şeyin olmadığını ifade etti. ‘Obama yada dışişleri bakanının elinde gerçekten kayda değer bir delil olsaydı herkesten önce ABD halkını yada kimi müttefiklerini ikna ederlerdi..” şeklinde konuşan el-Esad; Vatikan dahil Avrupa'da genel olarak büyük çoğunluğun Suriye'ye yönelik askeri bir darbeye karşı olduklarına işaret etti.

Suriye'nin BM kimyasal silahlar uzman ekibinin görevini tamamlaması için büyük çaba harcadığını belirten el-Esad; fakat bu uzmanların görevlerini tamamlamadan çekildiklerine işaret etti.

El-Esad; silahlı grupların ellerinde sarin gazının mevcut olduğuna ve bu gazı daha önce Halep’te kullandıklarına dikkat çekti.

Suriye'deki kimyasal silahların güvenli olarak korunmakta olduğuna vurgu yapan el-Esad; Suriye'nin Ortadoğu bölgesinin tamamının her türlü kitle imha silahlarından arındırılmasına çalıştığını belirtti.

Ordu ve Halk Aynı Safta Tek Seçenek Olan Zafere Doğru İlerliyor 

Suriye Arap Ordusu ve maruz kaldığı karalamalar konusunda el-Esad; ordunun Suriye devletini ve vatanı temsil ettiğini ifade etti. Ordunun vatan severliği ve halktan yana duyarlılığını kanıtladığına işaret eden el-Esad; Suriye halkının bu orduyu sevgi ve fedakarlıkla kucakladığını vurguladı. 

El-Esad; Suriye'deki koşullarda halk desteği olmaksızın hiçbir ordunun bu şekilde terörle mücadele etmesi ve uzun süre dayanmasının mümkün olmadığına dikkat çekti.

Sözlerine devam eden el-Esad; Suriye'nin önünde terörle mücadeleden başka hiçbir seçeneğin olmadığını ifade ederken, beklenen zafere inanç ve umudun önemine işaret etti.

Suriye'de zaferin terör ve radikal ideolojiden kurtulmakla temsil olduğuna vurgu yapan el-Esad; bunun da teröristlere silah ve para desteğinin kesilmesiyle olabileceğini vurguladı.

5 Ekim 2013 Cumartesi

Şamar oldu yağdı rezil etti bıraktı

Yerin dibine soktu!
Yetmedi çıkardı, bir daha soktu.
Hıncını alamadı, rezil etti bıraktı.
Dondum kaldım.
Yahu kaç gün geçti ki aradan?
Bu köşede, aynısını ben kendisine yapmıştım.
Birkaç gün önce yerden yere vurduğum adamı birazdan alkışlayacağım.
Kendisini sevmem!
Yazılarını beğenmem.
Daha önce de söyledim; köşe yazarlığı yerine mani yazsa, edebiyatımız açısından daha hayırlı bir iş yapmış olurdu.
İlkokul düzeyinde mantık kurgusu, mahallesinde alkışlanabilecek türden komik tespitler, laikçi esnafını mutlu eden küfür ve hakaretler.
Yaptığı bu.
Yine de bize ne?
Alan razı, satan razı!
Amma, kim ne derse desin?
Ne söylerse söylesin!
Kırk yılda bir ele geçirebileceğim bu fırsatı kazaya bırakmayacağım.
Kendisini alkışlayacağım.
Meslek haysiyeti bunu gerektirir çünkü.
Siz anladınız onu.
Yılmaz Özdil’den bahsediyorum.
Malum televizyon kanalında toplanmışlar, geyik çeviriyorlar.
O televizyonun, katil Esad ile yaptığı röportajı izliyorlar.
Röportajı yapan hanımefendi de orada.
Ne yalan söyleyeyim, yerinde olmak istemezdim.
Gerçi kendisi de, sadece fiziksel olarak orada bulunuyordu.
Dağılmıştı.
Uğur Dündar’a gelince, bir çıkış yolu aradı durdu.
Lakin bulamadı.
Özdil susmak bilmedi.
Dündar’ın topu taca atma çabaları sonuçsuz kaldı.
Özdil gol oldu yağdı.
Fileleri delik deşik etti.
Stüdyodakiler; “yahu çağırmaz olaydık, bir çuval inciri berbat etti. Uzatmasa bari” der gibiydiler.
Ne mümkün.
Özdil, şamar oldu yağdı.
Y Ö: Şimdi ben kimsenin kalbini kırmak istemem… Bu lafların bu Ortadoğu kasabına yedirilmesi lazım! 
Stüdyo buz gibi!
Y Ö: Benim şahsi olarak kendi ülkemin hükümetiyle ilgili eleştirilerim var. Ama hiçbir Ortadoğu Hacivat’ının çıkıp Türkiye Cumhuriyeti Devleti Başbakanı’na hakaret etme hakkı yoktur. 
Stüdyodakiler şokta!
Y Ö: Bu lafın bu adama yedirilmesi lazım! 
Röportajı yapan lakin o lafı o adama yediremeyen hanımefendi nakavt!
Y Ö: Bu ahlaksız katilden mi öğreneceğiz biz demokrasiyi? Türk televizyonları üzerinden Türk halkına psikolojik harekât kimse yapmasın.
Oy oy oy!
Y Ö: Bu adam Amerikan televizyonuna da konuştu. Şimdi Tayyip Erdoğan ile Ahmet Davutoğlu ile Obama çizgisi aynı Suriye konusunda. O zaman niye Amerikan televizyonuna çıkıp Amerikan başkanına hakaret edemiyor da Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’na hakaret ediyor? 
Stüdyodakiler veremedi bu sorunun cevabını ben vereyim. Amerika’da böylesi rezillikler yapacak bir televizyon kanalı yok!
Y Ö: Bu lafın bu adama ve yandaşlarına yedirilmesi lazım. 
Bu öldürücü darbeydi.
Biraz sonra röportajı yapan hanımefendi daha fazla dayanamayıp araya girdi:
“Bunlarla kol kola giren de bizim hükümetimiz değil miydi ama” diye itiraz etti.
Ettiğine edeceğine bin pişman oldu.
Özdil affetmedi.
Y Ö: Şimdi bak, sen itiraz edeceksen Esad’a etseydin. 
Ben söyleyeyim.
Edemez.
Bunların ağababaları da etmemişti.
Gelelim Yılmaz Özdil’e.
Kırk yıl sonra yeniden alkışlayıncaya dek hoşçakal

Turgay GÜLER turgayguler@hotmail.com

4 Ekim 2013 Cuma

Halk Tv Ropartajın Tam Menti Esad: Erdoğan onbinlerce Suriyelinin kanından sorumludur

'' Facebook Resmi Sayfamız ''

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Halk Tv'ye önemli açıklamalarda bulundu. Suriye'ye Türkiye üzerinden sokulan cihatçı çetelere dikkat çeken Esad, "Erdoğan onbinlerce Suriyelinin kanından sorumludur" derken, Gezi eylemlerine ilişkin ise "Erdoğan'ın yalanlarının reddedilmesidir" yorumunu yaptı.

-Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Halk TV'den Ece Zereycan'a konuştu. Esad'ın açıklamalarından satır başları:

-Erdoğan'ın tek amacı Müslüman Kardeşler'in Suriye'ye geri getirilmesini sağlamaktı. Krizden önce reformlara yönelik hiçbir kelime söylemedi. Onun ilgilendiği sadece Müslüman Kardeşler'di. Erdoğan'da hem kişisel sorunlar hem de İhvan ideolojisinden kaynaklanan bazı sorunlar var.
-Gezi olayları Erdoğan'ın yalanlarının reddedilmesiydi. Suriye meselesi de tabii ki konulardan biriydi ama Suriye işin içinde değildi.
- Türk halkı kalıcı, Erdoğan ve Davutoğlu gibileri geçicidir. Onlar bu bölgede akan kanın sorumlularıdır. Onlar ABD'nin oyuncağı olmak istiyorlar.

Röportajın bir bölümü şöyle:

Suriye’nin neden bu evrensel saldırıların hedefi seçildiğini sormak istiyorum?

Bunun birçok nedeni var. Hiç şüphesiz Ortadoğu’nun coğrafi konumu önemlidir ve tarih boyunca hep çatışma yeri olmuştur. Bu da yeni bir şey değildir. Türkiye de Suriye ile aynı durumdadır. Çünkü bu coğrafi konumda bizimle ortaktır. Fakat, Arap – İsrail çatışmasının tarihiyle bağlantılı olan şeyler de vardır. Ayrıca Batının Arap haklarına karşı İsrail’in yanında olması unutulmamalıdır.

Bu durumun bir yanı. Diğer yani ise Suriye’nin bağımsız tutumudur. Öyle görünüyor ki Batı bu süreç içinde onun iradesi ya da hegemonyası dışında olan egemen devletlerin olmasını kabul etmemektedir. Bunların dışında Suriye’nin on yıl öncesinde Irak’a yönelik savaşa karşı tutumu ve daha öncesinde Afganistan’a işgaline karşı politikası gibi başka nedenler de vardır. O zamanlar da Suriye terörle mücadeleden yana bir tutum aldı. Fakat aynı zamanda askeri anlamda teröre karşı savaş düşüncesini reddetti.

Bu nedenle, temelde Suriye’nin tutumu ve Suriye hükümetinin ya da Suriye devletinin siyasi rolünden rahatsız olan bu devletler birbirleriyle anlaştı. Anlaştı ve yaklaşık iki yıldan beri Arap aleminde başlayan olayları fırsat bilerek Suriye’de kaos yaratma ve Suriye’yi zayıflatma kararı aldı. Fakat bu devletlerin daha büyük bir hedefi vardır. Bu hedef sadece ülkenin siyasal durumu değil aynı zamanda halkın sosyal yapısıdır, yani bölgemizde var olan ortak yaşamı değiştirmek istiyorlar.

Böyle bir plan; Suriye, Irak, Lübnan, Türkiye ve bölgedeki diğer devletleri de hedef alıyor. Bu demografik yapı ve toplumsal dökümü değiştirmeleri halinde, batılı ülkeler söz konusu devletlerin siyasi performanslarını da değiştirebilecekler. Böylece halklarımız ve milletlerimiz, onların istedikleri gibi yönetilebilecek sürülere çevrilmiş olacaktır.

“Erdoğan on binlerce Suriyelinin kanından sorumludur”

Türkiye’nin bu konulara ilişkin siyasi tutumunu nasıl değerlendirebiliriz? Bu konuda Türkiye’yi nereye konumlandırabilirsiniz? Suriye’ye ilişkin tutumları, davranışları ve politikalarını nasıl değerlendirebilirsiniz?

Bu süreç içinde iki Türkiye’den söz edebiliriz. İlki ve daha önemli olanı, Türk halkıdır. Öyle ki bu halk; Erdoğan ve hükümetinin tüm yalanlarının üstesinden gelerek ve ilk Suriye’de olup bitenlerin gerçeğini bilmeyi başardı. Batılı ve Türk medyasının Erdoğan’ın yalanlarını pazarlama ve yutturma çabalarına rağmen gerçekleri öğrenmeyi başaran Türk halkının tutum ve davranışı tamamen açıktır.

Bu halkın; Suriye’ye yönelik savaşa ve Erdoğan hükümetinin Suriyelilerin kanına bulaşmasına karşı tutumu da hep onurlu olmuştur. Türkiye’nin bir yanı budur. İkinci ve daha az önem taşıyan diğer yani ise; Erdoğan ve Suriyelilerin kanlarıyla kafalarına kadar batan hükümet üyelerinden ibarettir. Erdoğan’ın temsil ettiği bu hükümet; on binlerce Suriyelinin kanından sorumludur.

Suriye’de altyapının yıkılmasından sorumludur. Sadece Suriye’de değil, tüm bölgede istikrarın baltalanmasından sorumludur. Erdoğan ve arkadaşları Mısır, Libya, Tunus ve bölgenin birçok ülkesine müdahale ettiler. Aynı zamanda devlet ve halk olarak Türkiye’yi halkın çıkarlarına karşı birçok konuya politikalara ve savaşlara bulaştırdılar.

Dolayısıyla bizler günümüzde Türkiye’yi tamamen birbirleriyle çelişen iki şekilde görmekteyiz. Halk bir yönde, Erdoğan ve hükümeti de başka bir yöndedir. Bunun bir diğer kanıtı ise Erdoğan’ın Suriye’deki teröristlere destek vermesi değil aynı zamanda Mısır ve öncesinde Irak’ın iç işlerine çok tehlikeli bir şekilde müdahale etmesidir.

"Kimyasal silahı biz kullanmadık"

Uluslararası kamuoyu, sizlerin kimyasal silah kullanmanız konusunda tüm dünyayı ayağa kaldırdı. Bu silahı kullandınız mı?

Hayır, bu silahı kullanmadık. Basit ve net bir şekilde diyebilirim ki, bu silahı kullanma gereğimiz bile yoktu. Bunu kullanmaya izin verecek koşullar yoktu. Devlet ya da silahlı kuvvetler tarafından bu silahı kullanma iradesi yoktu. Tamamen kesin ve net olarak söylüyorum, hayır bu silahı kullanmadık.

Gerçekte bu silahı kullanan, terör gruplarıydı. Bu silahlar raporun Suriye devletine karşı çarpıtılmış ve teröristlerden yana taraflı olması amacıyla Birleşmiş Milletler komisyonunun Suriye’ye ulaşmasından iki gün sonra kullanıldı. Bizim açımızdan durum gayet net ve açıktı.

ABD bu konuda hiç bir ciddi kanıt sunmamıştı. İngiliz parlamenterler de Başbakan'ın yalanlarına inanmadılar.

Diyelim ki, kimyasal silahlarınız Birleşmiş Milletlere teslim ettiniz. Bu, Cenevre sürecini hızlandıracak mıdır? Ayrıca bu bağlamda olumlu bir rolü olacak mıdır?

Ben konu ile Cenevre konferansı arasında bir bağlantı görmüyorum. Fakat şayet Amerikalılar, Rusya ve Amerika arasında sağlanan anlaşmayı ifade eden Uluslararası Güvenlik Konseyinin kararını Cenevre II yönünde bir adım olarak görüyor, ya da Cenevre II’ye ulaşmak için siyasi bir gerekçe olarak kullanacaklarsa durum farklıdır.

 Ama pratikte iki konu arasında bir bağlantı yoktur. Kimyasal silah konusu, Cenevre II konusundan farklıdır. Cenevre II, Suriye’nin kendi iç siyasi süreciyle bağlantılıdır.

Diğer yandan da komşu devletler tarafından teröristlerin akışına ilaveten para ve silahlarla desteklenmelerinin kesilmesiyle bağlantılıdır. Dolayısıyla pratik olarak iki konu arasında direkt bağlantı yoktur.

80’den fazla ülkeden cihat için geliyorlar

Dünyanın dört bir yanından yurdunuzda savaşmak için silahlı radikal İslamcı teröristler gelmektedir. Sizce hedefleri nedir? Sadece Baas rejimini düşürmek mi? Yoksa, Suriye’de ve genel olarak bölgede yani Ortadoğu’da İslami şeriata dayalı İslami bir devlet kurmak mı?

Hayır. Baas, onlar için önemli değildir. Onlar, kendilerine benzemeyen her insandan kurtulmak istiyor. Bunlar, karanlık ve islama düşman ideolojinin sahipleridir. Onlar radikal olmayan, ya da öldürmeyen, kafa kesmeyen ve ölüleri parçalamayan ve genel olarak şiddet içermeyen herhangi bir ideolojiye inanmayanları Müslüman olarak görmüyorlar.

Onlara göre İslam’a hizmet etmek, kendilerine karşı olan herkesi yok etmekten ibarettir. Dolayısıyla kurmak istedikleri devlet, evet dediğin gibi kendi kavramlarıyla İslam devletidir. Ama tabii ki ne bu devletin, ne de onların ideolojilerinin İslam ile hiçbir ilgileri yoktur.

Fakat hedefleri budur. 80’den fazla ülkeden ve dünyanın muhtelif yanlarından cihat için, sözünü ettikleri devleti kurmak için geliyorlar. Gerektiğinde de tüm Suriye halkını en kanlı ve vahşi bir şekilde öldürebilirler.

Sayılarının 70 bin civarında olduğuna ilişkin elimizde bilgiler mevcut. Bunları bertaraf etmek için ne gibi planlar yapıyorsunuz?

Bu teröristlerin sayılarına ilişkin kimsenin elinde net bir rakam yoktur. Bunun da birçok nedeni vardır. Birincisi; bu teröristler başta Türkiye olmak üzere komşu devletlerden Suriye’ye girmektedirler. İkincisi de; bu sınırların tamamı kontrol altında değildir.

Bu da, belli olmayan sayıların girip çıkmalarına yol açıyor. Her şeye rağmen önemli olan sayıları değildir. Asıl mesele, öldürdüğümüz terörist kadar yenileri sınırlardan sokuluyor. Dolayısıyla, sabit bir terörist sayısından değil de, sürekli yenilenen terörist gruplarından söz ediyoruz.

 Fakat şu anki tahminlere göre sayıları birkaç on bini buluyor. Bu rakam 40 bin mi, 50 bin mi, altmış ya da yetmiş bin mi belli değil.

8 yaşında çocuğa kafa kestirdiklerinde…

Suriye halkı bu İslamcı radikal terör gruplarına nasıl bakıyor? Bu konuda araştırmalar yaptınız mı? Suriye halkı bunları destekliyor ya da şeriatla hükmedilmeyi istiyor mu?

Genel olarak hayır. Suriye on yıl önce işgal edilen Irak’ta olup bitenlerden etkilendi. Daha önce de Suriye’de radikal gruplar vardı. Bu gruplar süreç içinde gelişip güçlendi ama hep sınırlı bölgelerde kaldı. Çünkü toplum bunları reddediyor. Bu ise, toplumun kültürüne ve mevcut inanç ve ideolojisiyle ilgilidir. Yani Suriye devletin ideolojisine bağlı değildir. Dolayısıyla pratik olarak diyebiliriz ki, bu gruplar hala sınırlı güçte.

Ancak bu teröristlerin dışarıdan girmeleriyle kimi bölgelerde bu gruplar ideolojilerini pazarlamayı başardılar. Özellikle de çocukların arasında. Yani 8 yasında bir çocuğa getirip kaçırılmış bir insanı kes dediklerinde, bu çocuk büyüyüp genç olduğunda ondan ne bekleyebiliriz. Maç seyreder gibi bir mutluluk içinde sevinç bağrışmalarıyla kaçırılmış insanların önlerinde kesildiği çocuklardan gelecekte ne bekleyebiliriz.

 Büyüdüğünde bu nesilden ne bekleyebiliriz. Sorun 20 ya da 30 geçenler de değildir. Bizler gelecek nesillerden söz ediyoruz. Burada krizi aşsak bile, ilerde karşılaşacağımız bu büyük sorunu göz ardı etmemiz mümkün değildir. Her şeye rağmen Suriye halkı bunlara karşı olmasaydı, Suriye’yi kontrolleri altına alabilirlerdi. Bunların gücü ve zayıflığı, halkın onları kucaklamasında ya da reddetmesindedir.

Suriye halkı baştan beri bilinçli olup onları kucaklamadı. Suriye’nin sınırlı bölgelerinde sıkışmış olarak kaldılar. Bu bölgeler ise genel olarak batıdan da büyük destek aldıkları Türkiye sınırına yakın bölgelerdir.

Terör akrep gibidir

Kaide ve Nusra Cephesi gibi terör grupları Türkiye sınırlarında yayıldı. Sayıları on binleri bulan çok sayıdaki bu terör grupları önümüzdeki süreç içinde Suriye’ye olduğu kadar Türkiye sınırlarına da bir tehlike teşkil edecek midir?

Bu radikal ideolojiler temelde ülkeleri ya da sınırları tanımazlar. Halkları da kabullenmezler. Onlar açısından Suriye ile Türkiye arasında fark yoktur. Bu ideolojiye sahip olanlara göre onlar bu bölgede yayılmalı ve Radikal İslami devletlerini kurmak için bulundukları bölgeyi genişletme gereğine inanırlar. Onlar ancak bu şekilde Allah’ın rızasını alacaklarını düşünürler.

Ancak bir rastlantı olarak iki gün önce uluslararası medya Suriye’nin kuzeyinde bulunan kimi radikal terör gruplarının, kendi değimleriyle Türkiye’yi kâfirlerden kurtarmak için Türkiye’de cihat başlatmaya ilişkin haberler çıkmaya başladı. Dolayısıyla bu ideolojiye toplumu yakan bir alev olarak bakarsak bu alevin genişleyerek ateşe dönüşeceği kesindir.

Yani Suriye’nin alevler içinde olduğu bir zamanda Türkiye’nin esenlik içinde ve rahat olarak kalması mümkün değildir. Bu imkânsızdır. Nitekim sizler de Suriye’deki krizin yansımalarını hissetmeye başladınız. Benzer şey Irak, Lübnan, Ürdün ve tüm komşular için geçerlidir. Bu konuyu fazla düşünmeye gerek yoktur. Gerçek şu ki bu teröristlerin bir kısmı Suriye toprakları, bir kısmı da Türkiye sınırlarında mevcuttur.

Suriye’nin kuzeyindeki çatışmalarında da onlara ateş desteği sağlanmaktadır. Türkiye sınırlarının farklı bölgelerinden girmek için manevralarda bulunup gerek ordu gerekse halka saldırıyorlar. Yakın gelecekte bu teröristlerin Türkiye’ye etkileri olacak ve Türkiye bunun bedeli ağır ödeyecektir. Terörü bir kart gibi cebininize koymanız mümkün değildir. Terör akrep gibidir, cebininize koyduğunda ilk fırsatta seni ısıracaktır.

Önemli demokratik adımlar attığınızı biliyoruz. 

Fakat geriye ve tüm olanlara baktığımızda; daha önce çok partili sisteme geçmemeniz, seçimler yapmamanız, demokratik anlamda reformlar yapmamanızdan dolayı pişman oldunuz mu? Ya da hiç özeleştiri yapıyor musunuz? Neden daha önce bunları yapmadığınızı sorguladınız mı?

Bizler krizin başından beri politikamızı birden fazla eksen üzerine yapılandırdık. Birincisi; şayet belirli bir yöntemle reform talep edenler olsa bile bu yöntemin ayrıntıları bizi memnun etmemesine rağmen bu reformları sürdürmeye karar verdik.

Çünkü biliyorduk ki o günlerde reform talep edenler, bu taleplerini kaos yaratmak için bahane olarak kullandılar. Yine de Suriye’de birçok politik akımın üzerinde uzlaşama sağladığı reformları sürdürme kararı aldık. Bundan daha önemlisi de; reformlar anayasa aracılığı ile yasalaştırıldı. Anayasa da halkın referandumuyla kabul edildi. Dolayısıyla sorun hükümet ya da Cumhurbaşkanı sorunu değildir. Ortada ulusal bir sorun var.

İkincisi; Teröre gelince; anayasada devletin görevi halkı korumak ve teröre karşı savaşmaktır. Yani halkı terörden korumaktır. Baştan beri Suriye halkını savunma ve terörle mücadele etme kararı aldık. Bu kararın yanlış olduğunu kim söyleyebilir? Bize göre Suriye’de politikalar başından beri net ve açıktı.

Fakat ayrıntılara gelince, tabi ki her zaman ayrıntılarda bazı yanlışlar olabilir. Bu da gayet doğaldır. Önemli olan hataları nasıl değerlendirebilirsin? Sonuçlar olmaksızın hataları değerlendirmen mümkün değildir. Kriz son bulmadan önce de sonuçları objektif bir şekilde değerlendirmek de imkânsızdır.

Özellikle de Suriye’de yaşananların büyük bir kısmının dış faktörlere olduğunu hatırlasak. Krizin başında daha fazla olmak üzere iç faktörüler de vardır. Fakat günümüzde pratik olarak Suriye’de yaşananların büyük bir kısmı dış nedenlerden dolayı. Dolaysıyla Dış faktörlere dayalı olarak iç hataları nasıl değerlendirmek mantıklı değildir.

Bu sözler gerçekçi değildir. Dolayısıyla bu konuyu Allahın izniyle kriz bittikten sonra çok daha sağlıklı değerlendirebiliriz.